1/17/2011

Bana ne yaptın ?

Sessiz, yorgun, ağır, gözkapaklarım kapanıyor yine… Yine…
Yıkık, dökük, bu şehrin duvarları birer birer üstüme yıkılıyor yine…Yine…
Kuş sürüleri terk ederken bu şehri, ardında yoksul ve kimsesiz çocuk gibi bırakıyor yine… Yine…
Ve sonbahar sinsice yaklaşarak peşinde köpek gibi bir yalnızlığı üstüme sürüklüyor yine… Yine…
Sözler hep yalan! Yeminleri unut!
Bir veda bir sebepsiz tokat gibi çarpıyor yine… Yüzüme…
Şarkılar yalan! Duyduklarını unut!
Bir hikaye rüzgarın ellerinde savruluyor yine… Yine!
Kestim! Akıttım! Damarlarımdaki kanımda akan o kirli siyah yalanları! Olmadı!
Sildim! Çıkardım! Yüzümden kazıdım yüzüme çizdiğin o siyah derin yazıları! Olmadı!
Kustum! Tükürdüm içimde senden kalan o keskin o acıtan hatıraları! Olmadı!
Söktün! Defalarca diktim o küçük ellerinle açtığın ve sızlayan bütün yaralarımı! Olmadı!
Bana ne yaptın… Ne yaptın… Ne yaptın… Ne yaptın çocuk!
Niye yaptın… Niye yaptın… Niye yaptın çocuk!
Göremiyorum, duyamıyorum artık dokunamıyorum çocuk!
Anlatamıyorum anlatamıyorum artık ağlayamıyorum çocuk!
İnanmıyorum inanmıyorum artık inanamıyorum çocuk!
Bilmiyorum bilmiyorum artık sevemiyorum çocuk!
Ne yağmur, ne kar, ne yüzüme vuran rüzgar, canımı yakan acıtan sonbahar, daha dinmedi çocuk!
Seni silmedi çocuk!
ALEV ALEV YANAN KİRPİKLERİNDEN SAÇILAN KIVILCIMLARINLA BAŞLAYAN
BU YANGIN DAHA SÖNMEDİ ÇOCUK!
Sönemedi çocuk!
Bu viran şehirde, bu viran hikaye henüz bitmedi! Bitmedi bitmedi bitmedi çocuk! Bitemedi çocuk!
Bu aciz şarkılar, bu aciz dualar seni geri getirmedi getirmedi getirmedi çocuk! Dönmedin çocuk!
Bana ne yaptın… Ne yaptın… Ne yaptın… Ne yaptın çocuk!
Bunu niye yaptın… Niye yaptın… Niye yaptın… NİYE YAPTIN ÇOCUK.


Bugün günlerden hiç. Benim adım yok. Kanatlanıyor içimden binlerce siyah kelebek.
Savruluyor rüzgarda yaprak gibi kalbim, uzaklarda bir yerde. Kalbim kayıp.
Karanlığa dokunabiliyor sanki ellerim.
Sadece sesler duyuyorum. Ayak sesleri uzaklardan.
Susuyorum. Sessizlik keskin. Bekliyorum. Beklemek keskin.
Burdan gitmem gerek. Her şeyi unutmam gerek.
Acımıyor bileklerim. Acımıyor hiç! Acımıyor ellerim, avuçlarım. Acıtmıyor hiçbir şey.
Acımıyor tenim, dokunduğun yerler.
Acımıyor artık kalbim. Kalbim.
Sadece sessizce durdum ve öylece izledim bir meleğin ellerindeki ellerimin izlerini.
Sadece sessizce durdum ve öylece izledim bir meleğin ellerindeki kaderimin sökülüşünü.
Sadece sessizce durup öylece izlemek istedim bir meleğin ellerindeki kalbimi.
Sadece öylece durup sessizce izlemeyi istedim, sadece bir meleği sevmeyi.
Hep bir şey eksik gibi ve hep bir şey yarım ve hep bir şey yok artık sanki.
Ne bir isim var duvarlarında, ne de okunabilen bir cümle.
Sadece sessizce durdum ve öylece izledim bir meleğin ellerindeki ölümümü.
Öyle beyaz ve öyle, öyle maviydi ki. Öyle güzeldi ki ve öyle, öyle masum ama.
Öyle yanlış öyle, öyle yanlış ki ve öyle ve öyle çocuk.
Kalbim. Tüm maviler kirli şimdi ve tüm beyazlar utanç içinde ve sadece uyumak,
UYUMAK İSTİYORUM.

7/27/2010

Aynı denizi ayrı ayrı izlemek

“olmaz!” dedi…
Bir akşamüstü yamacında uykuya dalacakken inançsızlığım, belki de geberecekken…
“olmaz!” dedi…
“yani senle ben ,ikimiz…biraz düşün …olur mu ikimiz?”
Fırlayıverdim kollarının arasından,koşarak gittiğim koynundan , Tanrım o ne büyük cesaret!... kendimi çekip yanından, Tanrım o ne büyük ızdırap!
“olmaz ya!” “elbet olmaz!” dedim…
“yani senle ben, yani birbirine bu kadar benzeyen,yani sevmeye meyledip ölümü düşünen… olmaz ya elbet olmaz, olur mu ikimiz?”
Sustuk öylece…
Aslına bakarsan geveze sayılırdık ikimiz de , yani konuşmak değil de mesele,gereğinden çok şey bilirdik…
Yani kim ne yapsın Nazım”ın kaltaklara olan düşkünlüğünü,kim bizim kadar şaşırırdı ki “çürüyen suya” , kim o kadar dinlemiştir sesi yüreği tok o adamın efkarlı şarkılarını?...
Yani biz…
Tanrım ne diye karşılaştırdın bizi?...
Ödümüz patlıyor yanyanalığımıza karışacak zehri şerbet bir sevdadan, hadi beni daha başında sayıyorlar yolun, peki ya sen, bu korku neden?..
Olmaz ya, evet olmaz…
Yani biz,bunca cebiri boşuna öğrenmişiz,bir bir daha iki etmez diyoruz…
Biz,bir ve bir…
Yani sen şimdi ,ben sevmekten korkarım, diyorsun…
Sevmek bir yana bir de sen varsın işin ucunda,seni sevmekten korkuyorum,diyorsun…
Yani pek bir değersizleşiyor yasak sevişmeler… yasak sevmeler…
Yani sen şimdi yavaş ve iz bırakmadan çıkıver diyorsun öyle mi hayatından?
Peki ya benden gidecek olan?...
Yani korktuğumuz başımıza gelecek…izini sürüp duracağız birbirimizin ,hep aynı yoldan gideceğimizden anlamayacağız o ayak izlerinin bu sevdanın ikinci çocuğuna ait olduğunu,yani ben senin izlerini kendimden bileceğim,sen benim ayaklarım bu kadar küçük müydü ,diyeceksin…
Yani bir kibrit yanacak, bir el senin alevinle getirip yakacak fitilimi, yani kibriti çakan Tanrı ya değil beni yakan sana olacak küfürlerim…
Akacak bildiklerimiz, seni bir Arap güzeliyle evlendirecekler, beni de Allah kerim…
Yani olmayacağız geri kalanında yaşamak dediklerinin birbirimizin...
Sen iki ekmek bir gazete belki oğlun seviyor diye biraz bal, e hatuna da bir demet çiçek…bir Pazar kahvaltısının verdiği hazzın büyüklüğüne şaşırarak, çoktan unutmuş halde bir ve bir”i…
Yani ben yine elimde kitaplar, oradan oraya koşacağım yine belki insanlardan sızlayan ayaklarımı saklayarak… Kim bilir İstanbul u da göreceğim, hiç deniz görmedik biz beraber, yani ayrı ayrı gördük aynı denizi, ama yan yana hiç…
Belki vapura bineceğim filmlerdeki gibi, sen seversin diye kazan gevreğini,martılara atacağım…ama hep koşacağım, beni tokatlasın diye rüzgar,uyandırsın diye gördüğüm saçma rüyalardan…
Yani sen şimdi “olmaz” diyorsun…“yani senle ben, ikimiz… Biraz düşün… Olur, mu ikimiz?”
Diyorsun…
Olmaz ya, olur mu hiç, senle beni bir düşün olur mu hiç?
Yani illa kurban edeceğiz bir ve bir”i…
Yani bir kere dedin diye sevmemek işini, illa arkasında duracaksın lafının öyle mi?
İşte bu yüzden çok sevdim seni… Ne yüzden diye sorma, bu yüzden işte…
Bu yüzden…

08 mart 2010 kvs
Kevser Koç*

7/14/2010

Ben yazarım siz okumayın''

...Ve ben büyük bir Aşkı asla bulamayacağıma inanmaya başlamıştım gün geçtikçe.Herkes öylesine inanmıştıki,gerçekten birini bulmak yerine o diğerinin peşinde koşmaya başlamıştı.Binlerce kez öpülmüş dudaklar öpmüştüm.Hayır.Birinin hayatında ilk olmak değil istediğim ama Tek olmak.Tek.
Dokunduğum her el bir başkasınınkini tuttuğunu düşlüyordu.Gözlerimin içine bakılarak yalanlar söyleniyordu.Nasılsa içimi bilemez diye.
İşte bu kadardı hikayem.Aşk yoktu.Ölmüştü.Ruhuna el fatiha.
Ucuz cep mesajlarına dönmüştü en güzel cümleler.Deniz bitmişti.
Ama yinede kurtarılmayı bekliyordu herkes.Kurtarmaya çalışmak,değiştirmek değil.Kurtarılmak.Onların tüm istediğide buydu.
İstediğim tek şey bir dayanma gücüydü.Sonuç ne olursa olsun gitmeye karar verdim.Onlara dokunmanın acı vermiyeceği bir yere.Bugünlerde beni teselli eden tek şey buydu.
Bazen bir ormanda yürüdüğümü hayal ediyorum.Biliyormusunuz.O ormanın bittiği yerde daha önce hiç keşfedilmemiş bir ülkenin olduğuna ve benim orda huzuru bulucağımı düşünüyorum.
Onlara dokunmanın güzel olabileceği bir ülke.
Artık söylenmemiş çıkılmamış hiçbir yol kalmadı dünyada.Böyle bir yerde yok.
Biliyorum.
Ama inanmak istiyorum.
Ve ben yürümek istiyorum.Hiç durmadan yürümek.Bir kurtarıcıya inanmak yerine herkesin kendine inandığı bir dünyaya yürümek istiyorum.
Çok şey mi istiyorum.Evet.Çok şey istiyorum.
Neyse Hoşçakalın.

Ben yazarım siz okumayın'

Bir başlangıcı hakketti kalbim sanırım..
Gidebilsem de başlatsam dediğim zamanlarıma sığdın nedense en çoğunda.
Her adımda yanımda durdun,hükmedemedi ki kalbime beynim..kovamadım ki ..
Olsun bi gün hakkettiğini bulacaktır elbet ruhum..inanıyorum..
İnanıyorsam yolun yarısındayım demektir..
Senden gitmeme az kaldı belki de sevgili..
Vedaları karşılamaya hazırlaman gerekebilir gözlerini..

Yarım bir aşkı her yiğit kabullenemez..Sende onlardan ol da, çek git..
Başlangıcı kondurayım sonuna...
Git başımdan artık !
Nedensiz kalma yanımda, adımlarımı takip etme..
Bu şehri avuçlarıma sığdır hadi..Hatıraları enkaz altına koy da git gözüm görmesin..

O zamanlar da severdim ben bu şehri elim elindeyken..
Güneşin benzerliği gibiydi, şehre doğmasıydı yüzünü görüşüm..
O zamanlardı işte..
Bilmezdim ki kandırmışım kendimi..
Bir çok aldanışın bana ait olduğunu bilmezdim ki..

Şimdi biliyorum aldatmaca bu şehri de sevmem..
Kendimi alıp düşün içinde seninle karış karış gezmem de olduğu gibi..
Seni düşümde kandırmak, şehri boğmak hepsi aldatmaca..
Kendimi üstünkör kılışım etrafa, belki de farklı saklıdır aklımda yalnız kalışım..
Hepsi hepsi işte aldatmaca…

Gerçek bir başlangıcı hak etti artık düşlerim… Kabus nöbetleri son bulmalı.
Artık uyanmalı senli düşlerden, yeni bir rüyaya dalmalı yeniden..
Bu şehirden gözlerinden kurtulmalı..
Ama aşkıma yemin olsun dönemeyeceğini,yeniden sevilemeyeceğini bilde de git...

Üzerini açtım sevdamın, üşüdü biraz ama kalktı yeniden ayağa...
Senden gitmeme az kaldı sevgili..
Bilsen nasıl yenik düştü yüreğim, buz kesti feryadım…
Yeni bir veda ve kocaman elveda kollarımda şimdi..
Kandırmıyorum artık yüreğimi oda benimsedi sensizliği tıpkı düşlerim gibi…

Ve senden gitmeme az kaldı belki de sevgili..vedaları karşılamaya hazırlaman gerekebilir gözlerini..

6/28/2010

Kırmızı Bir Gece'den:

Gecenin rengiydi Kırmızı.Aşkın rengi.Bizim rengimizdi...
tutkuydu bazense işkence.ama alev alevdi.Ateşti...Ateşin rengiydi.Kırmızıydı.
ve dedi Kadın: sende sevdim ben kırmızıyı.
ve sustu Adam.İç geçirdi.Gözleri doldu.Biliyordu Kırmızı imkansızlığın rengiydi.
Kadın vazgeçmedi Kırmızıdan.
...Kırmızı ruj,Kırmızı Şarap,Kırmızı İç Çamaşırları...
Ve geride bir iz bıraktı Kadın.Kendine ait.Aşkına ait.Aşk'a ait.
Kırmızıyı.



Gamze Bulut
27/06/10

6/26/2010

susmak


Bazen bazı şeyleri söylemeye hakkım var diyorum ama söylersem karşımdakine haksızlık olacak susuyorum !..Yine bazen söyleyeceklerimi karşımdakinin duyma ve bilme hakkının var olduğunu görüyorum, ama bu kez bakıyorum benim söylemeye hakkım yok, yine susuyorum..! Ancak gördüm ki olgun ruhlar ; Sözcükler olmadan da duyu...yorlar, anlıyorlar, konuşuyorlar ve paylaşıyorlar...

6/23/2010

Koku ve Ses



hayatımız boyunca duyduğunuz bütün sesler arasında en az tanıdığımız,daha doğrusu hiç tanımadığımız tek ses, kendi sesimizdir. başka sesler bize birçok şeyi hatırlattığı halde kendi sesimiz bize hiçbir şey hatırlatmaz. sesimiz, hafızamızda tek bir ışık bile yakmaz.

kendi sesimiz bize yabancıdır kendi kokumuzu da alamayız. kokumuz da yabancıdır bize.

bu kadar yakın olup da sesine ve kokusuna yabancı olduğumuz tek insan kendimiziz. belki de bu yüzden kendimizi tanımayız. belki de bu yüzden bir başka insanın sesine ve kokusuna bu kadar çok ihtiyaç duyuyoruz. belki de bu yüzden aşık oluyoruz. belki de, bir başkasının sesini ve kokusunu kendi sesimizin ve kokumuzun yerine koymaya, bir başkasının sesini ve kokusunu bir parçamız gibi hissetmeye aşk diyoruz. belki de, sevdiğimiz insanın sesine doğru akıp gitmemiz, aslında kendimize doğru yaptığımız bir yolculuk.

kendi sesimize ve kokumuza hafızamızda yer yok. biz kendimize yabancıyız. o yüzden başkalarının sesiyle sevinip, başkalarının sesiyle acı duyuyoruz. aşkı aramak, hep kendi sesimizi, kendi kokumuzu aramak
belki. hafızamızda bizi dolaştıracak bir kılavuzu bulmaya çalışmak. terkedildiğimizde duyduğumuz acı, bir parçamızı kaybetmekten. terkettiğimizde ardımızda bıraktığımız keder, terkettiğimiz insanın sesini ve kokusunu kendimizle birlikte götürerek geride bıraktığmız boşluktan.

aşkı yaşarken bunu hiç bitmeyeceğini sanmamız, bize bağışlanan büyük yanılgı sonucu, aşık olduğumuz insanın sesini ve kokusunu kendi parçamız sanmamızdan.

sesler ve kokular olmasa geçmişimiz olmazdı. sesler ve kokular olmasa aşklar olmazdı. sesler ve kokular olmasa acılar ve sevinçler olmazdı.

aşk kendimizin sandığımız bir sesin ve kokunun aslında bize ait olmadığını, bir başkasının sesi ve kokusu olduğunu anladığımız zaman bitiyor. yanıldığımız sürece aşığız biz.

seslerini kokularını istediklerimizin, vücutlarını da isteyeceğiz. seni seviyorum dediğimizde, sen benim sesim
ve kokumsun demek isteyeceğiz. kendi hafızamızda başkalarının sesleri ve kokularını kılavuz yapıp
dolaşabileceğiz ancak. kendi geçmişimize ancak başkalarıyla ulaşabileceğiz.

aşk tanrısı, dünyayı yanılın emriyle yaratacak. hep yanılacağız. hep yanılıp yanıldığımız için hep acı çekeceğiz. ama sevinçlerimizi de bu yanılgıya borçlu olacağız. yanıldığımız sürece seveceğiz. sonra yanıldığımızı anlayacağız. ve gidip yeniden yanılacağız.