7/27/2010

Aynı denizi ayrı ayrı izlemek

“olmaz!” dedi…
Bir akşamüstü yamacında uykuya dalacakken inançsızlığım, belki de geberecekken…
“olmaz!” dedi…
“yani senle ben ,ikimiz…biraz düşün …olur mu ikimiz?”
Fırlayıverdim kollarının arasından,koşarak gittiğim koynundan , Tanrım o ne büyük cesaret!... kendimi çekip yanından, Tanrım o ne büyük ızdırap!
“olmaz ya!” “elbet olmaz!” dedim…
“yani senle ben, yani birbirine bu kadar benzeyen,yani sevmeye meyledip ölümü düşünen… olmaz ya elbet olmaz, olur mu ikimiz?”
Sustuk öylece…
Aslına bakarsan geveze sayılırdık ikimiz de , yani konuşmak değil de mesele,gereğinden çok şey bilirdik…
Yani kim ne yapsın Nazım”ın kaltaklara olan düşkünlüğünü,kim bizim kadar şaşırırdı ki “çürüyen suya” , kim o kadar dinlemiştir sesi yüreği tok o adamın efkarlı şarkılarını?...
Yani biz…
Tanrım ne diye karşılaştırdın bizi?...
Ödümüz patlıyor yanyanalığımıza karışacak zehri şerbet bir sevdadan, hadi beni daha başında sayıyorlar yolun, peki ya sen, bu korku neden?..
Olmaz ya, evet olmaz…
Yani biz,bunca cebiri boşuna öğrenmişiz,bir bir daha iki etmez diyoruz…
Biz,bir ve bir…
Yani sen şimdi ,ben sevmekten korkarım, diyorsun…
Sevmek bir yana bir de sen varsın işin ucunda,seni sevmekten korkuyorum,diyorsun…
Yani pek bir değersizleşiyor yasak sevişmeler… yasak sevmeler…
Yani sen şimdi yavaş ve iz bırakmadan çıkıver diyorsun öyle mi hayatından?
Peki ya benden gidecek olan?...
Yani korktuğumuz başımıza gelecek…izini sürüp duracağız birbirimizin ,hep aynı yoldan gideceğimizden anlamayacağız o ayak izlerinin bu sevdanın ikinci çocuğuna ait olduğunu,yani ben senin izlerini kendimden bileceğim,sen benim ayaklarım bu kadar küçük müydü ,diyeceksin…
Yani bir kibrit yanacak, bir el senin alevinle getirip yakacak fitilimi, yani kibriti çakan Tanrı ya değil beni yakan sana olacak küfürlerim…
Akacak bildiklerimiz, seni bir Arap güzeliyle evlendirecekler, beni de Allah kerim…
Yani olmayacağız geri kalanında yaşamak dediklerinin birbirimizin...
Sen iki ekmek bir gazete belki oğlun seviyor diye biraz bal, e hatuna da bir demet çiçek…bir Pazar kahvaltısının verdiği hazzın büyüklüğüne şaşırarak, çoktan unutmuş halde bir ve bir”i…
Yani ben yine elimde kitaplar, oradan oraya koşacağım yine belki insanlardan sızlayan ayaklarımı saklayarak… Kim bilir İstanbul u da göreceğim, hiç deniz görmedik biz beraber, yani ayrı ayrı gördük aynı denizi, ama yan yana hiç…
Belki vapura bineceğim filmlerdeki gibi, sen seversin diye kazan gevreğini,martılara atacağım…ama hep koşacağım, beni tokatlasın diye rüzgar,uyandırsın diye gördüğüm saçma rüyalardan…
Yani sen şimdi “olmaz” diyorsun…“yani senle ben, ikimiz… Biraz düşün… Olur, mu ikimiz?”
Diyorsun…
Olmaz ya, olur mu hiç, senle beni bir düşün olur mu hiç?
Yani illa kurban edeceğiz bir ve bir”i…
Yani bir kere dedin diye sevmemek işini, illa arkasında duracaksın lafının öyle mi?
İşte bu yüzden çok sevdim seni… Ne yüzden diye sorma, bu yüzden işte…
Bu yüzden…

08 mart 2010 kvs
Kevser Koç*

7/14/2010

Ben yazarım siz okumayın''

...Ve ben büyük bir Aşkı asla bulamayacağıma inanmaya başlamıştım gün geçtikçe.Herkes öylesine inanmıştıki,gerçekten birini bulmak yerine o diğerinin peşinde koşmaya başlamıştı.Binlerce kez öpülmüş dudaklar öpmüştüm.Hayır.Birinin hayatında ilk olmak değil istediğim ama Tek olmak.Tek.
Dokunduğum her el bir başkasınınkini tuttuğunu düşlüyordu.Gözlerimin içine bakılarak yalanlar söyleniyordu.Nasılsa içimi bilemez diye.
İşte bu kadardı hikayem.Aşk yoktu.Ölmüştü.Ruhuna el fatiha.
Ucuz cep mesajlarına dönmüştü en güzel cümleler.Deniz bitmişti.
Ama yinede kurtarılmayı bekliyordu herkes.Kurtarmaya çalışmak,değiştirmek değil.Kurtarılmak.Onların tüm istediğide buydu.
İstediğim tek şey bir dayanma gücüydü.Sonuç ne olursa olsun gitmeye karar verdim.Onlara dokunmanın acı vermiyeceği bir yere.Bugünlerde beni teselli eden tek şey buydu.
Bazen bir ormanda yürüdüğümü hayal ediyorum.Biliyormusunuz.O ormanın bittiği yerde daha önce hiç keşfedilmemiş bir ülkenin olduğuna ve benim orda huzuru bulucağımı düşünüyorum.
Onlara dokunmanın güzel olabileceği bir ülke.
Artık söylenmemiş çıkılmamış hiçbir yol kalmadı dünyada.Böyle bir yerde yok.
Biliyorum.
Ama inanmak istiyorum.
Ve ben yürümek istiyorum.Hiç durmadan yürümek.Bir kurtarıcıya inanmak yerine herkesin kendine inandığı bir dünyaya yürümek istiyorum.
Çok şey mi istiyorum.Evet.Çok şey istiyorum.
Neyse Hoşçakalın.

Ben yazarım siz okumayın'

Bir başlangıcı hakketti kalbim sanırım..
Gidebilsem de başlatsam dediğim zamanlarıma sığdın nedense en çoğunda.
Her adımda yanımda durdun,hükmedemedi ki kalbime beynim..kovamadım ki ..
Olsun bi gün hakkettiğini bulacaktır elbet ruhum..inanıyorum..
İnanıyorsam yolun yarısındayım demektir..
Senden gitmeme az kaldı belki de sevgili..
Vedaları karşılamaya hazırlaman gerekebilir gözlerini..

Yarım bir aşkı her yiğit kabullenemez..Sende onlardan ol da, çek git..
Başlangıcı kondurayım sonuna...
Git başımdan artık !
Nedensiz kalma yanımda, adımlarımı takip etme..
Bu şehri avuçlarıma sığdır hadi..Hatıraları enkaz altına koy da git gözüm görmesin..

O zamanlar da severdim ben bu şehri elim elindeyken..
Güneşin benzerliği gibiydi, şehre doğmasıydı yüzünü görüşüm..
O zamanlardı işte..
Bilmezdim ki kandırmışım kendimi..
Bir çok aldanışın bana ait olduğunu bilmezdim ki..

Şimdi biliyorum aldatmaca bu şehri de sevmem..
Kendimi alıp düşün içinde seninle karış karış gezmem de olduğu gibi..
Seni düşümde kandırmak, şehri boğmak hepsi aldatmaca..
Kendimi üstünkör kılışım etrafa, belki de farklı saklıdır aklımda yalnız kalışım..
Hepsi hepsi işte aldatmaca…

Gerçek bir başlangıcı hak etti artık düşlerim… Kabus nöbetleri son bulmalı.
Artık uyanmalı senli düşlerden, yeni bir rüyaya dalmalı yeniden..
Bu şehirden gözlerinden kurtulmalı..
Ama aşkıma yemin olsun dönemeyeceğini,yeniden sevilemeyeceğini bilde de git...

Üzerini açtım sevdamın, üşüdü biraz ama kalktı yeniden ayağa...
Senden gitmeme az kaldı sevgili..
Bilsen nasıl yenik düştü yüreğim, buz kesti feryadım…
Yeni bir veda ve kocaman elveda kollarımda şimdi..
Kandırmıyorum artık yüreğimi oda benimsedi sensizliği tıpkı düşlerim gibi…

Ve senden gitmeme az kaldı belki de sevgili..vedaları karşılamaya hazırlaman gerekebilir gözlerini..

6/28/2010

Kırmızı Bir Gece'den:

Gecenin rengiydi Kırmızı.Aşkın rengi.Bizim rengimizdi...
tutkuydu bazense işkence.ama alev alevdi.Ateşti...Ateşin rengiydi.Kırmızıydı.
ve dedi Kadın: sende sevdim ben kırmızıyı.
ve sustu Adam.İç geçirdi.Gözleri doldu.Biliyordu Kırmızı imkansızlığın rengiydi.
Kadın vazgeçmedi Kırmızıdan.
...Kırmızı ruj,Kırmızı Şarap,Kırmızı İç Çamaşırları...
Ve geride bir iz bıraktı Kadın.Kendine ait.Aşkına ait.Aşk'a ait.
Kırmızıyı.



Gamze Bulut
27/06/10

6/26/2010

susmak


Bazen bazı şeyleri söylemeye hakkım var diyorum ama söylersem karşımdakine haksızlık olacak susuyorum !..Yine bazen söyleyeceklerimi karşımdakinin duyma ve bilme hakkının var olduğunu görüyorum, ama bu kez bakıyorum benim söylemeye hakkım yok, yine susuyorum..! Ancak gördüm ki olgun ruhlar ; Sözcükler olmadan da duyu...yorlar, anlıyorlar, konuşuyorlar ve paylaşıyorlar...

6/23/2010

Koku ve Ses



hayatımız boyunca duyduğunuz bütün sesler arasında en az tanıdığımız,daha doğrusu hiç tanımadığımız tek ses, kendi sesimizdir. başka sesler bize birçok şeyi hatırlattığı halde kendi sesimiz bize hiçbir şey hatırlatmaz. sesimiz, hafızamızda tek bir ışık bile yakmaz.

kendi sesimiz bize yabancıdır kendi kokumuzu da alamayız. kokumuz da yabancıdır bize.

bu kadar yakın olup da sesine ve kokusuna yabancı olduğumuz tek insan kendimiziz. belki de bu yüzden kendimizi tanımayız. belki de bu yüzden bir başka insanın sesine ve kokusuna bu kadar çok ihtiyaç duyuyoruz. belki de bu yüzden aşık oluyoruz. belki de, bir başkasının sesini ve kokusunu kendi sesimizin ve kokumuzun yerine koymaya, bir başkasının sesini ve kokusunu bir parçamız gibi hissetmeye aşk diyoruz. belki de, sevdiğimiz insanın sesine doğru akıp gitmemiz, aslında kendimize doğru yaptığımız bir yolculuk.

kendi sesimize ve kokumuza hafızamızda yer yok. biz kendimize yabancıyız. o yüzden başkalarının sesiyle sevinip, başkalarının sesiyle acı duyuyoruz. aşkı aramak, hep kendi sesimizi, kendi kokumuzu aramak
belki. hafızamızda bizi dolaştıracak bir kılavuzu bulmaya çalışmak. terkedildiğimizde duyduğumuz acı, bir parçamızı kaybetmekten. terkettiğimizde ardımızda bıraktığımız keder, terkettiğimiz insanın sesini ve kokusunu kendimizle birlikte götürerek geride bıraktığmız boşluktan.

aşkı yaşarken bunu hiç bitmeyeceğini sanmamız, bize bağışlanan büyük yanılgı sonucu, aşık olduğumuz insanın sesini ve kokusunu kendi parçamız sanmamızdan.

sesler ve kokular olmasa geçmişimiz olmazdı. sesler ve kokular olmasa aşklar olmazdı. sesler ve kokular olmasa acılar ve sevinçler olmazdı.

aşk kendimizin sandığımız bir sesin ve kokunun aslında bize ait olmadığını, bir başkasının sesi ve kokusu olduğunu anladığımız zaman bitiyor. yanıldığımız sürece aşığız biz.

seslerini kokularını istediklerimizin, vücutlarını da isteyeceğiz. seni seviyorum dediğimizde, sen benim sesim
ve kokumsun demek isteyeceğiz. kendi hafızamızda başkalarının sesleri ve kokularını kılavuz yapıp
dolaşabileceğiz ancak. kendi geçmişimize ancak başkalarıyla ulaşabileceğiz.

aşk tanrısı, dünyayı yanılın emriyle yaratacak. hep yanılacağız. hep yanılıp yanıldığımız için hep acı çekeceğiz. ama sevinçlerimizi de bu yanılgıya borçlu olacağız. yanıldığımız sürece seveceğiz. sonra yanıldığımızı anlayacağız. ve gidip yeniden yanılacağız.

6/22/2010

K.İskender

Yüzümü kitapla yıkıyorum. Yüzümü şiirle, öyküyle, romanla, felsefeyle yıkıyorum ki dinç görüneyim; zinde görüneyim başımı belaya sokan düşmanım hayat karşısında. Yoksa klavye başındaki kapitalizm beni de yutup geçecek ve bir level daha atlayacak, biliyorum. Adım 'cape lock' tuşuna basılı da olsa küçük ve silik yazılacak herkesinki gibi. Elimde ne iksirli kılıcım, ne özel hünerlerim ne de kazandığım ciddi bir zafer var. Elimde yalnızca okunmayı bekleyen, okunmayı özleyen sihirli bir kitap var. Bedenime sahip olsalar da kitaplarıma asla! Onlar benim bana ışıldayan nadide mücevherlerim; ben onlarla cihana kafa tutan tek hakiki ejderim...

6/19/2010

S.Seviyorum

İsteyene çok kötüyüm,

bu ülkeyi yerle bir edebilecek kadar güçlü haykırabilirim,

dünyadaki bütün bulutları kıskandıracak kadar ağlayabilirim sanki,

aniden dışarı çıkıp karşıma gelen herkesi, ellerimle boğabilirim,

gözlerimle tüm ormanları yakabilirim acımadan yada düşünebilirim beynim patlayana kadar,

belki şu elimdeki bardağı kırıp, sivri ucuyla bileklerime yazabilirim çaresizliğimi,

insansızlıktan ölene kadar susabilirim de,

belki de kor gibi sıcak bir suya çırılçıplak dalabilirim son nefesimi alıp.

yada usulca yaklaşıp birisine, -seni seviyorum- diyebilirim...

6/09/2010

...

...
Bizim senle hukukumuz var...
Avukatımız var, suçumuz var...
Bizim senle bir ömr...ü paylaşmaya andımız;
Bu andı çiğneyip iç yüzümüzü ifşa eden ihanetlerimiz,
Birbirimizi kolayca harcamanın lüksü,
Bu lükse sığan baş önde boş boş oturuşlarımız var.
Konuşamayışlarımız, hiçbir şeyi açıklayamayışlarımız,
Kaçıp gitmeyi erdem sayışlarımız var.
Küçük İskender

Gamze mi? Neuzübillah !

"Gamzedeyim deva bulmam
Garibim bir yuva bulmam"

diyen hüzzam şarkının ilk kelimesinde şair acaba gamzedeyim (gama giriftar olmuş elemlere uğramış) derken gamze' deyim (gamzeye mecburum gamzede tutulup kalmışım kendimi ondan alamıyorum mu demek istemiştir? Yahut tevriyede bu iki ihtimalden hangisi uzak anlam konumunda olmalıdır? Ciddi bir mesele!

Gamze kelmesine sözlükler ilk olarak "yanakta tabii olarak bulunan veya gülümseme esnasında oluşan çukurluk" anlamını verirler. Ancak edebiyat estetiğinde asıl gamze "sitemli ve süzgün bakış" demek olan yan anlamda gizlidir. O Karacaoğlan'ın

Elif kaşlarını çatar
Gamzesi sineme batar
Ak elleri kalem tutar
Yazar Elif Elif diye

yahut

Niçin aldanmayım niçin yanmayım
Deli gönül bir sevdaya bağlıdır
Özü şirin sözü şirin bir güzel
Gamzesi ok kaşı yaya bağlıdır.

dizelerindeki gamze ile aynıdır.

Sevgiliyi merkeze alan klasik Türk şiirinde gamze hakkında destanlar yazılabilir. Bir defa o sevgiliden görülecek lütufların en büyüğüdür. Güzelin her bir gamzesi
aşıklarından yüzlercesinin canlar vermesine sebep olur. Nitekim Nedim onu

Afet-i can dediler gamze-i celladın için

diye tarif eder. Aşıkların canları için afet olan bir gamzede cellatlık özelliği bulunması o kadar da şaşırılacak bir şey değildir.

Gamze'yi tanımlamak kelimelere dökmek ve anlatmak elbette zordur. Ancak biz onu "dudaklarında gülümseme olan bir güzelin hafiften kaşlarını çatarak süzgün tavrıyla nazlanarak bakışı" olarak anlıyoruz...

Hani Mona Lisa' nın göz zaviyesinden aynı anda ağlayan ve gülen çehresinin görünmesi gibi gamzede de hem sitem hem sempati içi içedir. Muhatabı ondan gönlüne ve ruh haline uygun anlamı kendisi çıkarır. Sevgili kat kat anlam tevriyeleriyle yüklü gamzesiyle baktığında aşığını girift şüphelere düşürür. Yani acaba o bu manalı bakış ile ne demek istemiştir? İşte aşık için en müşkil sual. Çünkü kendisinin sevgili nazarındaki mevki ve mertebesini anlaması bu gamzede gizlenmiş olan manalara bağlıdır ve aşk içinde ona göre yeni tavırlar geliştirecektir. Nitekim Nef'i

Gamzen suale başlasa uşşaka her müjen
Guya lisan-ı hal ile bir terceman olur

buyurmuş ve o süzgün bakıştan sıçrayan kirpik oklarını birer tercüman olarak nitelendirmiştir.
...........

Be-nim gamze tuvani ki katl-i am kuni
Neuzübilleh eğer gamze ra tamam kuni

Mana murad olundukta aşıklara acımamak elde değildir:

" Sevgilinin şöyle güçsüz ve küçücük bir gamze kırıntısı bile aşıklar arasında katliama sebep oldu. ALLAH (c.c.) korusun gamze ya bir de tamam olsaydı?!...."

İskender Pala

6/07/2010

Gelme artık rüyalarıma**

Bir inkârdı uykularda buluşmak.
Tüm gece birlikteliklerin sabahki doyamamışlığındandı
uzun zamandır gelen baş ağrılarım.
ve ancak ertesi gün hapları kadar güvenilirdi sevgin.
Seni taşırdım hep camlarında uzun yol otobüslerinin
Dudaklarımdan kaçıp camda buğu olurdun,
üzerinde şekiller çizerdim..
Uyuyakalırdım okyanusun ortasındaki bir deniz yatağında
ve yeni doğan bir su kaplumbağası gibi korkuyla koşardım
bir an evvel ulaşmak için sana.
Bir inkardı uykularda buluşmak.
Öldüğünü gördüğün kardeşine,
uyanıp sebepsiz sarılmak gibiydi ağlayarak seni bulmak..
ve yılların yorgunluğunu taşıyamayıp,
kopup giden bir kuru gülün dalı kadar sefildi bedenim senden uzakta.
Zor oluyor şimdilerde..
eğik başla uyanmak yoruyor dik kafalı ruhumu.
Usulca takip et artık sen de
yok olmayı seçen, karanlık ufuklarda yaşlanan çürümüş ruhunu..
gelme artık rüyalarıma.

6/06/2010

Ve hep ıssız kalacaksın Sevgilim...


Senden hemen sonraydı Anneni görmeye gidişim..
Senin doğduğun eve..
Çocukluğunun geçtiği kasabaya sevgilim..
Sana dair küçük bi yolculuk yaptık annenle..
Sana söylememesi için yemin ettirdim ona..
Bravo.. tutmuş sözünü..
Büyüdüğün evi Uyuduğun yatağı gördüm sevgilim..
Seni..çocukluğunu düşündüm..
Sen ordaydın ve bigün benimle tanışacağını henüz bilmiyodun..
Sen dizime yattın ..ben bi hikaye anlattım sana..
Büyüdün..
Kafamda bi hikaye işte..
Bilirsin bunu çok severdim..ikimize bi mutlu son yazdım sonra
O evde seninle birlikte oturduk..Sustuk..
yanımda durdun sessizce..
Burası son du.. Başka bir yaşamdı..
Sadece biz vardık..
Bana baktın öylece..Mavi ve telaşsız..
Sustuk..
Başka bi yaşamda başka bi mutlu son..
Biz bunu haketmiştik..
Hikayemiz orda biyerde..
Hep benimle duracak..
Dayanabilmemin tek yolu buydu çünkü..
insanın kokusu hep aynı mı kalırmış.. şaşırdım..
Sana ait bişey aldım yanıma..
bi küçük 45'lik plak..
Eve uğrarsan bi gün o plağın nasıl kaybolduğunu asla bilemiyceksin
Sen o küçücük plakla bende evimdesin hala..
ve sen bunu bilmiyosun..
Gözlerimi kapattığımda kollarımda başka biri değil sen varsın..
Ve sen bunu bilmiyosun..

Ve Aşk :


Korkudan sahnede eli ayağına dolaşıp,
Rolünü şaşıran kötü bir oyuncu misali;
Ya da azdıkça içine sığmayan öfkesi taşıp
Kendi yüreğini zayıf düşüren çılgın biri gibi,
Unutuyorum, kendime güvenim olmadığından mutlaka,
Tam olarak söylemeyi aşk oyununun sözlerini;
Ve aşkımın yükü öylesine ağır geliyor ki bana,
Kendi aşkımın gücü karşısında eziliyorum sanki.
O halde, ne demek istediğimi bakışlarım anlatsın,
Konuşan gönlümün sessiz sözcüsü olsun onlar;
Aşkımı onlar açığa vursun, derdime çare arasın;
Öyle ki, hiç kalsın yanında, durmadan konuşanlar.
Ah, sessiz aşk neler yazmış, öğren artık okumayı,
Aşkın sırrına ermişler bilir gözleriyle duymayı...

5/19/2010


Söylemediklerimi işitin lütfen!
Bana aldanmayın!
Yüzüm bir maskedir,
Sizi aldatmasın.
Binlerce maskem var,
Çıkarmaya korktuğum.

Ve
Hiçbiri ben değilim.
Olmadığımı göstermek
İkinci doğam oldu.

"Kendinden emin biri" dersiniz,
Sanki; güllük gülistanlık
Benim için her şey.
Adım güven belirtir.

Ve
Oyunumun adı;
"Ağırbaşlılık" tır.
İçimde ve dışımda denizler sakin,
Her şeyin kumandanı ben.
Kimseye gereksinim duymayan
Ben.
Fakat, inanmayın bana,
Lütfen!

Her şey dışta, düzgün ve cilalı
Hiç yıpranmayan, her zaman saklayan
O maske!
Altta ne güven ne de rahatlık.
Altta,
Karışıklık, korku ve yalnızlık içinde bocalayan
Gerçek ben!

Ama saklarım bu gerçeği savunuculukla.
Kimsenin bilmesini istemem.
Zayıf taraflarımı düşündükçe
Titrer ve sararırım.
Ya başkaları görürse iç dünyamı,
Gerçek ben ve yalnızlığımı!
İşte;
Maskelerimi onun için takarım..

Onun için, arkalarına saklanacak
Maskeler yaratırım.
Onlar;
Gösterişte kullanabileceğim
Parlatılmış yüzlerim.
Beni korur, bakan gözlerden.

Beni olduğum gibi kabul edecek,
Sevecek
Bakışları bulamazsam,
Solacak, kuruyacak gerçek ben.

Ve
Ben bunu biliyorum.
Beni kendi maskelerimden kurtaracak,
Kurduğum hapishaneden kaçıracak,
Diktiğim engellerden aşıracak,
Beni seven,
Beni anlayan
Bakışlar olacak.

Bana,
"Sen değerlisin" diyecek,
"Maskesizken daha bir insansın"
"Daha yakın, daha bir dostsun"
Diyecek bir bakışa,
Beni gören bir bakışa
Muhtacım..

Benim yanıma sokulman kolay olmayacaktır,
Uyarırım seni dost!
Uzun yıllar kendini yetersiz hissetmiş ben,
Sana kendini kolayca açamayacaktır.
Bütün gücümle tutunacağım maskelerime.
Ne kadar sokulursan yakınıma,
O denli şiddetli geri iteceğim seni.

Kim olduğumu merak ediyor musun?
Hiç merak etme.
Ben, çevrendeki
Her erkek ve kadınım.
Maske takan her insanım...



CHARLES C. FINN

4/07/2010

Ben Geldim*


Yürüdüm yürüdüm çok yollardan geçtim inan çok büyüdüm..
Düşündüm düşündüm sebebini bulamadım neden neden neden çok üzüldüm?..
Aç kapını lütfen,çünkü ben geldim
Çok üşüdüm, çok soğuk yerden geldim
Bana bana biraz gülümser misin?
Kimseye sormadım,yolu kendim buldum geldim
Simsiyahların içinden sana karbeyaz geldim
Beni biraz sever misin? Ben geldim!..
Üstüm biraz tozlu, yolda çok düştüm geldim
Ellerim çizik üzgünüm, dikenliklerden geldim
Kalbim paramparça ama sana topladım geldim
Bir bilsen neler yazdım, hepsini yaktım geldim
Annemi bıraktım sana, kimsesiz geldim
Çocukluğumun söküklerini dikebilir misin?
İzin ver de oturayım lütfen, bacaklarımı çok yordum geldim
Kusura bakma üstüm ıslak, büyük yağmurlardan geldim
Anlatsam her şeyi, dinler misin?
Yanıma para almadım, beş kuruşsuz geldim
Yolda biraz acıktım ama sana,dayandım geldim
Hiç yokken hep olmak nedir,bilir misin?
Kendime.. devdim!devdim!devrildim geldim
Kardım,buzdum eridim,erittim geldim
Aşkı sırtıma aldım,taşıdım,evladım dedim
Açtım,soldum,sarardım geldim
Yandım, söndüm, kül oldum geldim
Ellerinle ellerime su dökebilir misin?
Yüzüme vurdu rüzgar yağmuru,daha çok dedim
Yağmur çarptı kendini bana, "bu yetmez" dedim
Kırılmış kanatlarıma birkez dokunabilir misin?
Taştım,dağdım,kum oldum geldim
Camdım,kayaydım, tuz buz oldum geldim.
Beni tanrı'ya tekrar inandırabilir misin?
Bin kere öldüysem, bin kere dirildim geldim
Canımdan can,kan verdim ama adını yaşattım geldim
Yedi kat yerin dibinden beni duyabilir misin?
Kimse inanmadı sana,bir ben taptım geldim
Dönecek yerim kalmadı, her şeyi mahvettim geldim
Şimdi beni biraz sever misin?
Ben geldim!

3/15/2010

Birinin Kadını Olmak




Birinin kadını olmak istiyorum

Başka hiç kimse tarafından dokunulmamak, konuşulmamak, bakılmamak hatta!

Biraz korunmak, biraz şımarmak...

Bir kaç çeşit yemek yapmak, İstiklal caddesinde sıkı sıkı elini tutmak, belki film izlemek ama mutlaka çekirdek çitlemek, bi yerlerde çay içmek, Pazar sabahı kahvaltısı etmek uzun uzun, sahilde yürüyüş yapmak gibi küçük ama zor heveslerim var!

Neden mi?
Herkesin eli tutulmaz,
herkesle film seyredilmez,
herkesle çekirdek çitlenmez,
herkesin kadını olunmaz da o yüzden!

İçinden gelmeli...
Hücrelerine kadar hissetmeli, dna"larına kadar bilmeli insan!
Düşünerek emin olunmaz, bir anda ya olunur ya olunmaz.
Bir de şu yakın geçmiş duvarları olmasa, kafa da hiç karışmaz ya, olsun! Oysa bazen tek bir söze ya da bir bakışa yıkılır bütün duvarlar...

Kek yapmayı da öğrenmek lazım aslında bi ara!

Sabahları uyandığımda “günaydın sevgilim” mesajları görmek istiyorum telefonumda. Gün içinde özlediğim birisi olsun istiyorum. Özlemek istiyorum birini. Çok özlersem dayanamayıp gidip sarılmak istiyorum. Dayanamamak istiyorum!

Çalışırken, düşünmek istiyorum sonra onu! Aklımda olduğu için gülümsemek istiyorum ara ara... Gülümsediğim için daha çok çalışmak...

Birini sevmek istiyorum; hiç kimseyi sevmediğim gibi, biri sevsin istiyorum beni, hiç sevilmediğim gibi...

Biri o kadar çok sevsin ki beni, hatalarımı da sevsin istiyorum!
O kadar çok sevsin ki; hata yapmaktan ödüm kopsun!

Kıskansın istiyorum biri beni! Sorsun istiyorum “neredesin” diye, “Hımm kim aradı bakayım” diye! Ben sormam ama, korkmasın. O sorsun!

“Biliyo musun ne oldu?” ile başlayan heyecanlı cümlelerimin sonuna kadar tahammül etsin istiyorum biri bana. Mutlaka ipe sapa gelmez bir şey olmuştur ama dinlesin sonuna kadar. Ya bi yavru kedi macerası ya da işte ona benzer bir şeyler olmuştur. Ben de her seferinde sanki bahçeyi kazmışımda hazine bulmuşum gibi heyecanla ve öneminin üzerine basa basa anlatırım ya, dinlesin işte. “Ya, evet, çok mühim bir şeyler olmuş” falan desin bi de sonunda...

Şimdi ben istesem İstiklal caddesinde birinin elini tutup gezemem mi?
İstesem benimle birlikte çekirdek çitleyip aynı anda film seyretmeyi de başarabilecek birini bulamam mı bi arasam?
Şimdi ben yalnız olmak istemesem, yalnız olur ve bunları da yazıyor olurmuydum?
Hiç sanmam!

Birinin elini tutmakla, birinin elini, sıkı sıkı tutmak arasında çok fark var!
Ya tutarsın ya da tutmazsın ya da, tutmuş gibi yaparsın işte.
Ben yapmam!
Bunu zaten bilirsin.
Kimin elini tutacağını yani.
Deneyerek bulmazsın.
Sadece bilirsin.
Bilmek!
Açıklaması yok.

Ve ben elini sıkı sıkı tutmayacağımı bildiğim hiç kimseyle İstiklal caddesine gitmeyeceğim!
Heyecanla ve özene bezene olmadıktan sonra kimseye yemek yapmayacağım!
Repliklerin bir anlamı yoksa, kimseyle film seyretmeyeceğim.
Zaten çekirdeği unutsun bile, asla olmaz!

Birinin kadını olmak istiyor canım; biraz korunmak, biraz şımarmak...

Çekirdek mutlaka olsun!

2/28/2010

Ses


Göz kırpımı kadar bir zamanda...
yaklaşıyor seslerimiz birbirine bir kırpıyoruz gözümüzü
gözümüzü bir daha açmıyoruz.
Yere bırakılmış kalplerin üstünde dans ediyoruz
yere bırakılmış ve unutulmuş kalplerin...
bir büyü yerleşiyor
parmak izlerimize
gizlice...
soru işaretlerinden bıkkın gözlerim sükûnetin o sakin limanını arıyor gözlerinde.
sükûnetin o sakin limanını...
soru işaretleri birbir çalıyorlar aramızdaki büyüyü
korkuyorum!
ellerimi bir çift yumruk halinde koltuk altlarıma saklıyorum!
soru işaretleriyle birer mil çekiyorsun yavaş yavaş gözlerime kör oluyorum!
bir karanlık odada seni el yordamıyla seviyorum.

Sevgi neydi?


Selvi boylum al yazmalım...Bitmemiş türküm benim..

-Samet baba demişti, onu babalığa seçmişti.

Sevgi neydi?
Sevgi iyilikti, dostluktu...
Sevgi emekti.

-Asya......
-Durursam bir daha kurtulamam.

-Ziyanı yok, gülüşü yeter bize.

-Yüreğim kaydıysa günah mı?

-Çamura saplansam yardıma gelir misin?

-Elini tuttum sıcacıktı, yüreği elimdey...miş gibi.

-Elinden tutuversem benimle gelir mi?

-Seninim işte, alıp götürsene beni!

-Elveda Asya, elveda selvi boylum al yazmalım...Bitmemiş türküm benim..

2/14/2010

Güle Güle AŞKIM...


Sana sevgimi anlattıkça uzak durdun benden.Ben AŞK dedikçe sen DUR dedin.Oysa ben gerçekten seviyordum seni.Bu yüzden içimdeki aşk fırtınasını durdurmam mümkün değildi.Söylemeden duramazdımki sevgi sözcükleri.Ama senin konuşmaya bile isteğin yoktu.
Anlamadın.
Hayata dair ne varsa paylaşmak istedim seninle.Güleceksek beraber ağlayacaksak beraber olmalıydı.Önümüze aşkımızın ışığını alıp bizim için aydınlattığı yolda hiçbir engele takılmadan inatla,cesurca,korkusuzca yürümeliydik.Ancak böyle yaşanırdı bir aşk çünkü.Yaşamadın.
Herkesin ayrı bir dünyası vardı biliyordum.Ama aşk ayrı dünyaları bir potada toplayıp yeni bir dünya yaratmak değilmiydi?Yaratılan o dünyada kimsenin benliğini kaybetmeden ortak tutkuları,duyguları yaşaması değilmiydi aşk?
Her türlü çatışmaya rağmen,bir küçücük gülümseyiş,bir sıcak bakışla unutmak değilmiydi bütün kızgınlıkları?Unutmadın....

Ben seni kaybet'me korkusu taşırdım içimde.İncineceksin diye dokunmaya korkardım.
Yokluğunu düşünmenin iç huzursuzluğuyla uykusuz geceler geçirirdim.
Sabaha kadar kırpmazdım gözlerimi de,sabah seni gördüğümde sanki saatlerdir uyuyormuş gibi
enerjiyle dolardım.Kıpır kıpır olurdu içim.Tarifi imkansız bir heyecan,bir yürek çarpıntısıyla sarılırdım sana.Sen sarılmadın...

Bir tohumdun sen yüreğime ektiğim.Kanımın deli akışıyla sulardım.Sevdamın ateşiyle ısıtırdım ayazda.Büyüyücek bir filiz olacak,rengarenk çiçekler açacakdın.Açmadın.
Tenlerimizin buluşması bir ayine benzerdi benim için.Sonsuzlukta kayboluştu.Bedenlerimizin aşkın içinde erimesiydi.Yaşadığıma helede seninle yaşadığıma şükredişti.Her seferinde yeniden doğuştu.Doğmadın...

Şimdi yorgun yüreğim.Bunca çabaya rağmen o mutluluk gülüşünü yüzümde göremediğim için yorgun.Çaresizliğine,umursamazlığına,aşka burun kıvırmanla yorgun.
Bu yüzden daha fazla kaldıramayacak seni.Daha fazla yaşayamayacak bu umutsuz aşkı.Yüreğim seni bu aşkın en zayıf halkası seçti.
Güle Güle AŞKIM...